Esma’ül Hüsna’nın Hayata Yansımaları

Anlam Benzerlik Gruplarına Göre İnteraktif Rehber

*Allah'ın Zâtını, tekliğini ve eşsizliğini ifade eden isimler.*

İsim (Arapça)AnlamıHayata Yansıması ve Sosyal Örnekler
Allah (الله)Varlığı zorunlu olan, bütün övgülere layık, tek ve mutlak yaratıcı.

Yansıma: Her şeyin tek bir kaynaktan geldiğini bilmek, insanlar arasında birlik ve eşitlik duygusunu pekiştirir.

Örnekler:
- Farklı ırk, dil ve kültürden insanların, yaratıcının birliği temelinde bir araya gelerek ayrımcılığı reddetmesi.
- Bir liderin, takımındaki herkesi eşit görerek ortak bir amaç için birleştirmesi.
- Aile içinde, tüm bireylerin tek bir sevgi bağıyla birbirine kenetlenmesi.
- Bir doktorun tüm hastalarına eşit şefkatle yaklaşması.
- Uluslararası yardım kuruluşlarının din, dil, ırk ayrımı yapmadan herkese yardım etmesi.
- Irk, dil, din ve kültür farkı gözetmeden insanları birliğin, eşitliğin ve sevginin çatısı altında buluşturmak; aileden topluma, liderlikten uluslararası yardıma kadar hayatın her alanında ayrımcılığı reddederek herkese aynı şefkat ve adaletle yaklaşmaktır.

El-Vâhid (الْوَاحِدُ)Bir ve tek olan; eşi benzeri bulunmayan.

Yansıma: Hayatta birden çok güce değil, tek bir yaratıcıya yönelerek içsel bütünlüğü ve kararlılığı sağlar.

Örnekler:
- Farklı otoritelerin baskısı altında kaldığında, yalnızca vicdanının sesini dinlemek.
- Bir projenin başarısı için tek bir hedefe odaklanarak dağınıklıktan kurtulmak.
- Hayatını sadeleştirerek, maddi hedefler yerine tek bir manevi amaca yönelmek.
- Liderlik pozisyonundaki birinin, çelişkili baskılar altında tek bir ilkeye sadık kalması.
- Akademik araştırmada objektif gerçeği aramak, popüler görüşlere kapılmamak.
- Hayatın farklı alanlarında baskı, çıkar ya da popülerliğe kapılmadan; vicdanın, tek bir hedefin ve değişmez bir ilkenin rehberliğinde, gerçeğe ve amaca sadık kalmaktır.

El-Ahad (الْأَحَدُ)Bir ve tek; hiçbir şekilde bölünemez, parçalara ayrılamaz.

Yansıma: Kalbi ve niyeti sadece Allah'a yöneltmeyi, ikiyüzlülükten ve riyadan arınmayı öğretir.

Örnekler:
- Bir hayır işlerken, bunu insanların takdiri için değil, sadece yaratıcının rızası için samimiyetle yapmak.
- Dostluk ilişkilerinde çıkarcı davranmadan, saf bir sevgiyle bağlı kalmak.
- Bir işi yaparken, farklı kişileri memnun etmeye çalışmak yerine sadece doğru olanı yapmak.
- Gönül rahatı için dua etmek, gösteriş yapmamak.
- İş hayatında dürüst olmak, çifte standart uygulamaktan kaçınmak.
- İnsan ilişkilerinden iş hayatına, ibadetten hayra kadar her alanda gösterişten uzak durup çıkar gözetmeden, yalnızca doğruluk ve samimiyetle hareket etmek, içtenliğin özüdür.

Es-Samed (الصَّمَدُ)Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu.

Yansıma: İnsanın kendi acizliğini fark edip, kibirden arınarak gerçek sığınak kapısına yönelmesini sağlar.

Örnekler:
- En zor anında bile başkalarına minnet etmek yerine, dua ile doğrudan en büyük kudret sahibinden yardım istemek.
- Toplumun kendi kendine yetebilmesi için yerli üretimi ve sosyal dayanışmayı desteklemek.
- Bir devlet liderinin, dış güçlere dayanmak yerine kendi milletinin gücüne ve değerlerine güvenmesi.
- Zengin olunca da fakirken de aynı tevazu ile yaşamak.
- Başarı anında kendini değil, verilen nimeti hatırlamak.
- Zorlukta da bollukta da tevazu ve şükürle hareket ederek, yardımı ve kudreti yalnızca yaratıcısında aramak; bireyden topluma, devletten liderliğe kadar kendi gücüne, değerlerine ve dayanışmasına güvenmektir.

El-Hayy (الْحَيُّ)Diri olan, hayatın asıl kaynağı.

Yansıma: Yaşamın kutsallığını ve her canlının hayat hakkına saygı göstermeyi öğretir.

Örnekler:
- Doğaya zarar vermemek, bir fidan dikerek yeni bir hayata vesile olmak.
- Hastanede yatan bir hastayı ziyaret ederek ona moral ve yaşama sevinci aşılamak.
- Nesli tükenmekte olan hayvanları koruma projelerine destek olmak.
- Yaşlı ve hasta bakımında sabırlı olmak.
- Hayvan haklarını korumak, sokak hayvanlarına şefkat göstermek.
- Organ bağışında bulunarak başkalarının yaşamasına vesile olmak.
- İnsanın doğaya, insana ve hayvana karşı şefkat, sabır ve sorumlulukla hareket etmesi; yaşamı koruyup destekleyerek yeni hayatlara vesile olması, insanlığın en yüce erdemlerinden biridir.

El-Kayyûm (الْقَيُّومُ)Varlıkları ayakta tutan, her şeyi yöneten.

Yansıma: Kâinattaki kusursuz düzeni görerek, her şeyin bir kontrol altında olduğuna inanır ve bu güvenle yaşar.

Örnekler:
- Gece ve gündüzün şaşmaz döngüsünü düşünerek, evrenin başıboş olmadığına şahitlik etmek.
- Bir ailenin düzenini ve ayakta kalmasını sağlayan ebeveynlerin sorumluluğunu takdir etmek.
- Toplumun huzurunu sağlayan adalet ve hukuk sisteminin önemini kavramak.
- Kriz anlarında paniklemek yerine, düzenin tekrar kurulacağına inanmak.
- Sorumluluk sahibi olmak, çevresindeki düzene katkıda bulunmak.
- Evrenin şaşmaz düzeninden aile içindeki sorumluluklara, toplumsal adalet ve krizlerdeki sükûnete kadar her şey bize, sorumluluk bilinciyle düzene katkıda bulunmanın insan için temel bir görev olduğunu gösterir.

El-Hakk (الْحَقُّ)Gerçek ve mutlak hakikat sahibi.

Yansıma: Yalandan, hileden ve adaletsizlikten uzak durarak, hayatını doğruluk üzerine kurmayı ilke edinir.

Örnekler:
- Bir mahkemede, en yakınının aleyhine bile olsa doğruyu söylemekten çekinmemek.
- Bir gazetecinin, baskılara rağmen gerçekleri çarpıtmadan haber yapması.
- Alışverişte, bir ürün hakkında abartılı yorum yapmak yerine dürüst bilgi vermek.
- Medyada gerçek haberciliği desteklemek, yalan haber yaymamak.
- İş hayatında şeffaflığı korumak, müşterileri aldatmamak.
- Hayatın her alanında, mahkemede, medyada, işte ve günlük ilişkilerde baskılara boyun eğmeden doğruyu söylemek, gerçeği çarpıtmadan aktarmak ve insanları yanıltmamak, dürüstlüğün ve şeffaflığın temelini oluşturur.

El-Evvel (الْأَوَّلُ)Başlangıcı olmayan ilk.

Yansıma: Her olayın ve varlığın bir başlangıcı olduğunu, ancak her şeyin ötesinde ezeli bir gücün bulunduğunu idrak ettirir.

Örnekler:
- Bilimsel araştırmalarda evrenin başlangıcını incelerken, "Peki ondan önce ne vardı?" sorusuyla mutlak başlangıca yönelmek.
- Bir sosyal sorunu çözerken, semptomları değil, sorunun ilk ortaya çıktığı kök nedenleri araştırmak.
- Aile büyüklerine ve geleneklerin kökenine saygı duyarak geçmişle bağı korumak.
- Tarih araştırmalarında kökleri araştırmak.
- Yeni bir projeye başlarken temel değerleri sağlam kurmak.
- Evrenin başlangıcından toplumsal sorunlara, geleneklerden tarihe ve projelere kadar her alanda yüzeyde kalmayıp köklere yönelmek; geçmişle bağı koruyarak sağlam temeller üzerine geleceği inşa etmenin yoludur.

El-Âhir (الْآخِرُ)Sonu olmayan; her şey yok olsa da O bakidir.

Yansıma: Dünyevi hedeflerin geçiciliğini, asıl kalıcı olanın ise manevi değerler olduğunu hatırlatır.

Örnekler:
- Bir insanın hayatını sadece mal mülk biriktirmeye değil, ardında güzel bir isim ve kalıcı eserler bırakmaya adaması.
- Bir projenin sadece kısa vadeli kazancını değil, uzun vadede topluma bırakacağı mirası da düşünmek.
- Ölüm döşeğindeki bir hastaya, hayatın sonunun yeni bir başlangıç olduğunu hatırlatarak teselli vermek.
- Eğitime yatırım yaparak gelecek nesillere katkıda bulunmak.
- Çevre koruma projelerinde yer alarak gelecek nesilleri düşünmek.
- Mal ve mülk peşinde koşmak yerine kalıcı bir isim ve eser bırakmak; projelerde kısa vadeli kazancın ötesinde topluma miras olacak faydayı gözetmek; hayatın sonunu yeni bir başlangıç bilip umut aşılamak ve eğitim ile çevreye yatırım yaparak gelecek nesillere katkıda bulunmak, gerçek anlamda ölümsüzlüğün yoludur.

Ez-Zâhir (الظَّاهِرُ)Varlığı apaçık olan, aşikâr.

Yansıma: Çevresindeki her varlıkta ve olayda yaratıcının delillerini görerek imanını güçlendirir.

Örnekler:
- Bir kar tanesinin eşsiz kristal yapısında veya bir bebeğin gülüşünde ilahi bir sanatı görmek.
- Bir bilim insanının, evrendeki fizik kanunlarının şaşmaz işleyişini keşfederek hayranlık duyması.
- Toplumda yapılan iyiliklerin, zamanla nasıl güzel sonuçlar doğurduğunu gözlemlemek.
- Doğa fotoğrafçılığı yaparak yaratılış güzelliğini paylaşmak.
- Bilimsel keşiflerde evrendeki mükemmel düzeni fark etmek.
- Bir kar tanesinin eşsizliğinden evrenin kanunlarına, toplumdaki iyiliklerden doğanın güzelliklerine kadar her şey; insana, ilahi sanatın ve mükemmel düzenin hayranlık uyandıran izlerini gösterir.

El-Bâtın (الْبَاطِنُ)Gizli yönleri bilen, varlığının derinliği kavranamayan.

Yansıma: Olayların sadece görünen yüzüyle değil, ardındaki hikmetle de ilgilenmeyi, derin düşünmeyi öğretir.

Örnekler:
- Başa gelen bir musibetin ardındaki gizli bir hayrı veya dersi anlamaya çalışmak.
- Bir insanın sözlerinden çok, niyetini ve samimiyetini anlamaya çalışarak ona değer vermek.
- Bir psikoloğun, danışanının davranışlarının ardındaki bilinçaltı nedenleri ortaya çıkarması.
- Psikoloji alanında insanların görünmeyen duygularını anlama çabası.
- Sosyal olaylarda yüzeysel yargılarda bulunmamak.
- İnsanlara, olaylara ve hayata yüzeysel bakmak yerine; ardındaki niyetleri, gizli sebepleri ve dersleri anlamaya çalışmak, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha derin bir kavrayışa ulaşmanın yoludur.

El-Bâkî (الْبَاقِي)Varlığı sonsuz olan, ebedi.

Yansıma: Dünyadaki her şeyin geçici olduğunu hatırlatarak, kalıcı olan iyilikler ve erdemler peşinde koşmayı teşvik eder.

Örnekler:
- Bir insanın, mal biriktirmek yerine, ismi kendisinden sonra da yaşayacak bir hayır kurumu yaptırması.
- Modası geçecek şeyler yerine, nesiller boyu aktarılacak ahlaki değerleri çocuklarına öğretmek.
- Asırlarca ayakta kalacak bir ağaç dikmek.
- İlim öğretmek ve yaymakla meşgul olmak.
- Sanat eserleri yaratarak kültürel mirasa katkıda bulunmak.
- Fânî mallar yerine kalıcı hayırlar yapmak; çocuklara ahlaki değerler bırakmak, ilim ve sanatla insanlığa katkı sağlamak ve doğaya kök salacak eserler üretmek, ismin ve faydanın nesiller boyu yaşamasını sağlar.

El-Vâris (الْوَارِثُ)Her şey yok olduktan sonra mülkün tek ve gerçek sahibi.

Yansıma: Sahip olunan şeylere "emanetçi" gözüyle bakmayı, mal hırsından ve bencillikten uzaklaşmayı öğretir.

Örnekler:
- Vefat eden bir zenginin mirasının, kısa süre sonra farklı ellere geçmesi ve asıl mülk sahibinin Allah olduğunun görülmesi.
- Doğal kaynakları, gelecek nesillerin de hakkı olduğunu bilerek bilinçli kullanmak.
- Bir müzenin, tarihi eserleri tüm insanlığın ortak mirası olarak koruması.
- Vakıf kurarak mal varlığını topluma faydalı işlere tahsis etmek.
- Çevresel sorumluluk bilinciyle yaşamak.
- Malın ve mülkün asıl sahibinin Allah olduğunu bilerek; kaynakları gelecek nesiller için korumak, tarihi ve kültürel mirası insanlığa emanet bilinciyle sahiplenmek ve varlığı topluma faydalı işlere yönlendirmek, gerçek sorumluluk anlayışıdır.

En-Nûr (النُّورُ)Âlemleri aydınlatan, kalplere nur veren.

Yansıma: Bilgisizlik ve manevi karanlıklardan kurtulmak için ilim ve irfan yolunda yürümeyi teşvik eder.

Örnekler:
- Bir öğretmenin, öğrencilerine sadece bilgi değil, aynı zamanda güzel ahlak ışığı aşılayarak onların yolunu aydınlatması.
- Bir rehberin, yolunu kaybetmiş birine doğru yönü göstererek ona yardımcı olması.
- Toplumdaki bir anlaşmazlığı, bilgece bir sözle çözerek ortamı aydınlatan bir akil insan.
- Okuma-yazma seferberliğine katılmak.
- Karanlıkta kalan toplumsal konulara ışık tutacak araştırmalar yapmak.
- Bir rehberin yol gösterişinden, akil bir insanın sözüyle barışı sağlamasına; okuma-yazma seferberliğine katılmaktan toplumu aydınlatacak araştırmalar yapmaya kadar her çaba, karanlığı dağıtıp insanlara ışık olmak demektir.

*Allah'ın yaratma gücünü, evren üzerindeki mutlak hakimiyetini ve kudretini ifade eden isimler.*

İsim (Arapça)AnlamıHayata Yansıması ve Sosyal Örnekler
El-Hâlık (الْخَالِقُ)Her şeyi yoktan var eden, yaratan.

Yansıma: Yaratılmış her şeye saygı duymayı ve korumayı öğretir.

Örnekler:
- Bir bölgenin doğal güzelliklerini korumak için ağaçlandırma kampanyası düzenlemek.
- Kendi yeteneklerimizi kullanarak yeni ve faydalı bir ürün tasarlamak.
- Bir sanatçının, özgün bir sanat eseri ortaya koyarak yaratıcılığını sergilemesi.
- Nesli tükenen hayvanları koruma projelerine destek vermek.
- Atık geri dönüşümü ile doğal kaynakları korumak.
- Doğayı korumak için ağaçlandırma ve geri dönüşümden, hayvanları yaşatmaya ve sanatta özgün eserler üretmeye kadar her çaba; insanın yeteneklerini kullanarak hem doğaya hem topluma kalıcı güzellikler katmasının ifadesidir.

El-Bâri' (الْبَارِئُ)Kusursuz ve uyumlu yaratan.

Yansıma: Yaptığımız işlerde estetik ve uyuma özen göstermeyi teşvik eder.

Örnekler:
- Bir mimarın, tasarladığı binanın hem sağlam hem de çevreyle uyumlu olmasına dikkat etmesi.
- Bir bahçıvanın, farklı bitkileri birbiriyle uyumlu bir şekilde düzenlemesi.
- Bir takım çalışmasında, her üyenin yeteneğine uygun bir görev verilerek uyumlu bir bütün oluşturulması.
- Tasarım yaparken fonksiyon ve estetik uyumunu gözetmek.
- Şehir planlamasında hem pratik hem güzel çözümler üretmek.
- Mimariden bahçeciliğe, şehir planlamasından takım çalışmasına kadar her alanda fonksiyon, estetik ve doğallığı gözeterek uyumlu bir bütün ortaya koymak; kalıcı güzellik ve dengeyi sağlamanın yoludur.

El-Musavvir (الْمُصَوِّرُ)Her varlığa en güzel şekli veren.

Yansıma: Fiziksel farklılıkları bir zenginlik olarak kabul etmeyi ve ayrımcılıktan kaçınmayı sağlar.

Örnekler:
- Farklı görünümlere sahip insanlara karşı önyargılı olmadan, onlara saygı ve sevgiyle yaklaşmak.
- Bir zanaatkarın, ham bir maddeye sanatıyla en güzel şekli vermesi.
- Şehir planlamasında, binaların estetik ve insan doğasına uygun tasarlanması.
- Farklı etnik kökenlerden insanların güzelliğini takdir etmek.
- Moda ve güzellik anlayışında çeşitliliği desteklemek.
- Farklı görünüm ve kökenlere sahip insanlara sevgi ve saygıyla yaklaşmaktan, sanatta ve tasarımda çeşitliliği estetikle buluşturmaya kadar her tutum; insanın ve hayatın benzersiz güzelliğini takdir etmenin ifadesidir.

El-Bedî' (الْبَدِيعُ)Örneksiz ve emsalsiz yaratan.

Yansıma: İnovasyonu, özgün düşünmeyi ve taklitçilikten kaçınmayı teşvik eder.

Örnekler:
- Bir bilim insanının, daha önce hiç düşünülmemiş bir teori ortaya atması.
- Bir sanatçının, doğadan ilham alarak tamamen özgün bir sanat akımı başlatması.
- Toplumsal bir soruna, daha önce denenmemiş yaratıcı bir çözüm bulmak.
- İcatçıların yenilikçi çözümler üretmesi.
- Müzikte özgün kompozisyonlar yaratmak.
- Bilimde, sanatta, edebiyatta ve toplumsal hayatta; daha önce düşünülmemiş fikirler ortaya koymak, doğadan ilhamla özgün eserler üretmek, yeni çözümler ve eşsiz kompozisyonlar geliştirmek, yaratıcılığın ve özgünlüğün en değerli ifadesidir.

El-Melik (الْمَلِكُ)Mülkün mutlak ve tek sahibi.

Yansıma: Makam ve zenginliğin geçici bir emanet olduğu bilincini kazandırır, tevazuyu artırır.

Örnekler:
- Bir yöneticinin, sahip olduğu yetkiyi astlarına karşı bir baskı aracı olarak değil, hizmet için kullanması.
- Zengin birinin, malının gerçek sahibinin Allah olduğunu bilerek cömertçe paylaşması.
- Ülkesini yöneten bir liderin, kendisini halkın efendisi değil, hizmetkarı olarak görmesi.
- İş dünyasında sosyal sorumluluk projelerine önem vermek.
- Miras bırakırken adil paylaştırma yapmak.
- Yöneticiden siyasetçiye, zenginden iş dünyasına kadar herkesin; yetkiyi baskı değil hizmet için kullanması, malı ve mirası adaletle paylaşması, sosyal sorumluluğu gözetmesi ve kendini halkın hizmetkârı bilmesi, gerçek adalet ve cömertliğin özüdür.

Mâlikü’l-Mülk (مَالِكُ الْمُلْكِ)Mülkün gerçek sahibi.

Yansıma: Dünyevi kayıplar karşısında aşırı üzüntüye kapılmamayı, her şeyin sahibine döneceğini bilmeyi sağlar.

Örnekler:
- İflas eden bir iş insanının, her şeyini kaybetse de metanetini ve umudunu yitirmemesi.
- Büyük bir depremde evini kaybeden birinin, can sağlığına şükrederek hayata tutunması.
- Bir makamdan ayrıldıktan sonra, o görevin gelip geçici olduğunu bilerek hayata devam etmek.
- Emeklilikte statü kaybına üzülmek yerine yeni fırsatları değerlendirmek.
- Mali kriz dönemlerinde paniklememek.
- İflas, afet, kriz ya da statü kaybı gibi ağır kayıplar karşısında panik ve umutsuzluğa kapılmadan; şükür, metanet ve yeniden başlama azmiyle hayata tutunmak, olgunluğun ve direncin en büyük göstergesidir.

El-Azîz (الْعَزِيزُ)İzzet, şeref sahibi, mutlak galip.

Yansıma: Gerçek onurun ve üstünlüğün para veya makamda değil, ahlaklı ve ilkeli bir duruşta olduğunu öğretir.

Örnekler:
- Bir iş insanının, daha fazla kazanmak için hileli bir yolu değil, onurlu ve dürüst kazancı seçmesi.
- Bir öğrencinin, kopya çekerek yüksek not almak yerine, çalışarak hak ettiği notu almayı tercih etmesi.
- Haksızlığa uğradığında, boyun eğmek yerine onurunu koruyarak hakkını araması.
- Zorbalık karşısında zayıfı koruma cesareti göstermek.
- Popüler olmasa da doğru olanı savunma kararlılığı.
- İş dünyasından eğitime, haksızlık karşısında duruştan meslek etiğine kadar her durumda; çıkar, popülerlik ya da baskıya boyun eğmeden dürüst kazancı, onuru, cesareti ve doğruyu savunmayı seçmek, erdemli bir yaşamın temelidir.

El-Cebbâr (الْجَبَّارُ)İradesini yürüten, kırılanları onaran.

Yansıma: Toplumdaki zayıf ve mazlumların yanında olma, onların yaralarını sarma sorumluluğu hissettirir.

Örnekler:
- Bir afet sonrası, evlerini kaybeden insanlar için imece usulüyle yeni konutlar inşa etmek.
- Kalbi kırık bir dostunu teselli ederek, onun manevi olarak toparlanmasına yardımcı olmak.
- Haksızlığa uğramış birinin hakkını savunarak, toplumdaki adalet yarasını onarmaya çalışmak.
- Şiddet mağduru kadınlara destek olmak.
- Kimsesiz çocukların eğitimine katkıda bulunmak.
- Afetlerden haksızlıklara, kimsesizlerden mağdurlara kadar her durumda; dayanışma, teselli, eğitim ve adaletle yaraları sarmak, toplumsal merhametin ve insani sorumluluğun en güçlü ifadesidir.

El-Mütekebbir (الْمُتَكَبِّرُ)Büyüklüğün tek sahibi.

Yansıma: İnsanın kendi sınırlarını bilmesini ve tevazu sahibi olmasını sağlar, kibri ve böbürlenmeyi engeller.

Örnekler:
- Çok başarılı bir bilim insanının, "Ben sadece var olanı keşfediyorum" diyerek alçakgönüllülük göstermesi.
- Bir yöneticinin, başarıyı tek başına üstlenmek yerine tüm ekibine teşekkür etmesi.
- Bilgiçlik taslamak yerine, bilmediği bir konuda "bilmiyorum" diyebilme erdemini göstermek.
- Ünlü sanatçının hayranlarına karşı samimi ve mütevazı davranması.
- Başarılı sporcunun antrenörüne ve takım arkadaşlarına teşekkür etmesi.
- Bilim insanından sanatçıya, yöneticiden sporcuya kadar herkesin; başarı ve ün karşısında kibirlenmek yerine şükran, samimiyet ve alçakgönüllülük göstermesi, gerçek büyüklüğün tevazuda saklı olduğunu kanıtlar.

El-Kahhâr (الْقَهَّارُ)Her şeye mutlak galip gelen.

Yansıma: Zulmün ve haksızlığın eninde sonunda son bulacağına dair inancı ve umudu pekiştirir.

Örnekler:
- Bir toplumun, yıllarca süren bir diktatörlüğe karşı birleşerek özgürlüğünü kazanması.
- Kötü alışkanlıklarına (sigara, alkol vb.) karşı irade göstererek onlara galip gelmek.
- Haksızlığa uğrayan birinin, adaletin er ya da geç tecelli edeceğine olan inancını yitirmemesi.
- Yolsuzluk yapanların sonunda adalete hesap vermesi.
- Mazlumların haklarını alması için mücadele etmek.
- Toplumların özgürlük mücadelesinden bireylerin kötü alışkanlık ve bağımlılıklarını yenmesine, haksızlığa sabırdan adaletin tecellisine kadar her örnek; zulme karşı direncin ve hak mücadelesinin sonunda zaferle sonuçlanacağını gösterir.

El-Kavî (الْقَوِيُّ)Sonsuz güç sahibi.

Yansıma: Zorluklar ve imkansız gibi görünen durumlar karşısında yılmamayı, gerçek güç sahibine sığınmayı öğretir.

Örnekler:
- Ağır bir hastalıkla mücadele eden birinin, tıbbi tedavinin yanı sıra manevi güce sığınarak moral bulması.
- Zayıf bir takımın, inanarak ve çok çalışarak kendisinden kat kat güçlü bir rakibi yenmesi.
- Bir bireyin, tek başına olmasına rağmen büyük bir sosyal sorumluluk projesini başlatma cesareti göstermesi.
- Engelli sporcuların imkansızı başarması.
- Küçük bir STK'nın büyük değişimler yaratması.
- Hastalıktan spora, sosyal sorumluluktan sivil inisiyatiflere kadar her alanda; inanç, azim ve cesaretle umudu kaybetmeden büyük engelleri aşmak, insan ruhunun en güçlü yönünü ortaya koyar.

El-Metîn (الْمَتِينُ)Çok sağlam, sarsılmaz kudret sahibi.

Yansıma: İnandığı değerlere ve ilkelere, dış baskılara rağmen sıkı sıkıya sarılmayı sağlar.

Örnekler:
- Bir düşünürün, toplum tarafından dışlansa bile doğru bildiği yoldan dönmemesi.
- Bir ailenin, ekonomik zorluklara rağmen ahlaki değerlerinden taviz vermemesi.
- Yüzyıllardır ayakta duran tarihi bir köprünün sağlamlığı gibi, sarsılmaz bir karaktere sahip olmak.
- Gazetecinin baskılara rağmen gerçekleri yazması.
- Hakimin adalet ilkelerinden taviz vermemesi.
- Düşünürden gazeteciye, aileden hakime ve öğretmene kadar her durumda; baskı, zorluk ve dışlanmaya rağmen değerlerinden, doğruluktan ve ideallerden taviz vermemek, sarsılmaz bir karakterin göstergesidir.

El-Kâdir (الْقَادِرُ)Her şeye gücü yeten.

Yansıma: "İmkansız" diye bir şey olmadığını, çaba ve dua ile her şeyin mümkün olabileceği umudunu aşılar.

Örnekler:
- Kısıtlı imkanlarla küçük bir atölyede işe başlayıp, azimle uluslararası bir marka haline gelmek.
- Tıbbın "iyileşmez" dediği bir hastanın, umudunu yitirmeyerek ve dua ederek şifa bulması.
- Çorak bir araziyi, sabırla ve emekle verimli bir tarım alanına dönüştürmek.
- İmkansız görünen bir barış sürecinin başarıya ulaşması.
- Yoksul bir ailenin çocuğunun bilim insanı olması.
- Kısıtlı imkânlardan büyük başarıya, hastalıktan şifaya, çorak topraktan berekete, umutsuzluktan barışa ve yoksulluktan bilime uzanan her hikâye; azim, sabır ve umutla imkânsızın mümkün hâle gelebileceğini gösterir.

El-Muktedir (الْمُقْتَدِرُ)Her şeye gücü yeten, dilediği gibi tasarruf eden.

Yansıma: Evrendeki büyük dönüşümlerin ve olayların O'nun mutlak kudretiyle olduğunu fark ettirir, teslimiyeti artırır.

Örnekler:
- Bir yanardağ patlaması veya bir kasırga gibi doğa olaylarının muazzam gücü karşısında insanın acizliğini hissetmesi.
- Toplumların tarih sahnesinde yükselip alçalmasının ilahi bir takdirle olduğunu düşünmek.
- Bir tohumun içinde dev bir ağacın potansiyelini barındırması gibi, küçük şeylerdeki büyük gücü görmek.
- Medeniyetlerin yükseliş ve çöküşünden ders çıkarmak.
- Küçük sebeplerin büyük sonuçlar doğurabileceğini görmek.
- Doğa olaylarının kudretinden medeniyetlerin yükseliş ve çöküşüne, küçücük bir tohumdan devasa sonuçlara kadar her şey; insana aczini, ilahi takdiri ve küçük sebeplerin büyük sonuçlar doğurabileceğini hatırlatır.

El-Mukaddim (الْمُقَدِّمُ)Dilediğini öne alan.

Yansıma: Haset etmek yerine, herkesin yerinin ilahi bir takdirle belirlendiğini bilerek huzur bulmayı sağlar.

Örnekler:
- Bir iş başvurusunda kendisinden daha az tecrübeli birinin seçilmesine haset etmek yerine, onun için hayırlısını dilemek.
- Bir yarışmada ikinci olan sporcunun, birinciyi içtenlikle tebrik etmesi.
- Hayırlı işler yapmada (iyilik, ibadet vb.) öne geçmek için çabalamak.
- Başkasının terfi almasını kıskanmak yerine tebrik etmek.
- Meslektaşının başarısından mutlu olmak.
- İşten spora, dostluktan mesleğe kadar her durumda kıskanmak yerine tebrik etmek; başkasının başarısına, mutluluğuna ve hayırlı işlerine sevinmek, gerçek olgunluğun ve samimiyetin göstergesidir.

El-Muahhir (الْمُؤَخِّرُ)Dilediğini geri bırakan.

Yansıma: İsteklerin hemen gerçekleşmemesinde bir hikmet olabileceğini düşünerek sabretmeyi öğretir.

Örnekler:
- Çok istediği bir terfinin ertelenmesi üzerine, daha iyi bir pozisyon için fırsat doğması.
- Tövbe etmeyi ve iyi işleri ertelememek, çünkü ne zaman geriye bırakılacağımızı bilemeyiz.
- Bir projenin gecikmesinin, daha sonra ortaya çıkan bir eksikliği gidermek için fırsat tanıması.
- Evlilik planının ertelenmesinin daha uygun bir eşle tanışmaya vesile olması.
- Seyahat planının iptal olmasının bir kazadan korunmaya sebep olması.
- Terfi, iş, proje, evlilik ya da seyahat gibi konularda yaşanan gecikme ve engellerin; aslında daha uygun fırsatlara, eksiklerin giderilmesine veya tehlikelerden korunmaya vesile olduğunu bilmek, ertelemelerin ardındaki hayrı görmektir.

El-Câmi‘ (الْجَامِعُ)Bir araya getiren.

Yansıma: Toplumda ayrışma yerine birleşmeyi, farklılıkları zenginlik görerek bir araya gelmeyi teşvik eder.

Örnekler:
- Farklı siyasi görüşlere sahip insanların, ülkelerinin menfaati için bir araya gelmesi.
- Küs olan aile bireylerini bir araya getirerek barıştırmak.
- Bir mahallede, tüm komşuları bir araya getiren bir kermes veya şenlik düzenlemek.
- Kuşaklar arası köprüler kurarak gençlerle yaşlıları buluşturmak.
- Farklı meslek gruplarını ortak hedefler için bir araya getirmek.
- Siyasetten aileye, mahalleden kuşaklara ve meslek gruplarına kadar farklılıkları bir kenara bırakıp ortak hedefler ve değerler etrafında bir araya gelmek, birliğin ve dayanışmanın gücünü gösterir.

*Allah'ın sonsuz şefkatini, affediciliğini ve kullarına olan sevgisini ifade eden isimler.*

İsim (Arapça)AnlamıHayata Yansıması ve Sosyal Örnekler
Er-Rahmân (الرَّحْمَـٰن)Tüm mahlukata merhamet eden.

Yansıma: Tüm yaratılmışlara şefkatli olmayı öğretir.

Örnekler:
- Soğuk kış günlerinde sokak hayvanları için barınaklar ve mama kapları yerleştirmek.
- Bir çiçeği koparmak yerine onu sulamak ve yaşatmak.
- İhtiyaç sahibi birine, dinine veya ırkına bakmaksızın yardım etmek.
- Yaralı kuşları tedavi ettirip doğaya salmak.
- Mültecilere din dil ayrımı yapmadan kucak açmak.
- Sokak hayvanlarını korumaktan ağaçları sulamaya, yaralı kuşları tedavi etmekten ihtiyaç sahiplerine ve mültecilere ayrım yapmadan yardım etmeye kadar her davranış; yaşamı, sevgiyi ve kardeşliği yaşatmanın en güzel ifadesidir.

Er-Rahîm (الرَّحِيم)İnananlara ahirette özel merhamet edecek.

Yansıma: Mümin kardeşliği bilincini geliştirir ve birbirinin hatasını affetme ahlakını pekiştirir.

Örnekler:
- Hata yapmış bir gence "sen düzelmezsin" demek yerine, ona sahip çıkarak doğru yolu bulmasına yardımcı olmak.
- Bir cemaatte, günah işlediği için dışlanan birini kazanmaya çalışmak.
- Borcunu ödeyemeyen birine ek süre tanımak ve ona anlayış göstermek.
- Hapisten çıkan kişilere iş imkanı sağlamak.
- Tövbe eden birine ikinci şans vermek.
- Günah işlemiş, hata yapmış ya da zor duruma düşmüş insanlara dışlamak yerine anlayış, fırsat ve destek vererek onları yeniden topluma ve hayata kazandırmak; merhametin ve ikinci şansın en yüce erdem olduğunu gösterir.

El-Gaffâr (الْغَفَّارُ)Günahları tekrar tekrar bağışlayan.

Yansıma: İnsanlara karşı hoşgörülü olmayı ve onlara ikinci bir şans vermeyi teşvik eder.

Örnekler:
- Sürekli aynı hatayı yapan bir arkadaşa kızmak yerine, her seferinde ona yeniden yardımcı olmayı teklif etmek.
- Kötü bir alışkanlığını bırakmaya çalışan birine, her başarısızlığında yeniden destek olmak.
- Bir çalışanın tekrarlayan hatalarına rağmen, onu eğiterek kazanmaya çalışmak.
- Çocuğun aynı yaramazlığı tekrarlamasına sabırla yaklaşmak.
- Öğrencinin aynı konuyu anlayamamasına rağmen tekrar tekrar anlatmak.
- Arkadaş, eş, çocuk, öğrenci ya da çalışan fark etmeksizin; aynı hata veya eksiklik tekrarlandığında bile sabırla destek olmak, yeniden anlatmak ve vazgeçmeden yardımcı olmak, gerçek hoşgörü ve merhametin göstergesidir.

El-Gafûr (الْغَفُورُ)Bağışlaması bol, günahları örten.

Yansıma: Başkalarının ayıplarını ve kusurlarını örtmeyi, onları toplum içinde küçük düşürmemeyi öğretir.

Örnekler:
- Bir arkadaşının sana anlattığı bir sırrı, kimseyle paylaşmadan saklamak.
- Sosyal medyada birinin hatasını veya utanç verici bir durumunu yaymak yerine görmezden gelmek.
- Borcunu ödeyemediği için mahcup olan birini, başkalarının yanında rencide etmemek.
- Komşunun aile sorunlarını başkalarına anlatmamak.
- Öğrencinin zayıf yönlerini sınıfta açığa vurmamak.
- Arkadaşın sırrından komşunun derdine, öğrencinin zayıflığından iş arkadaşının hatasına kadar her durumda kusurları ifşa etmeden saklamak; insan onurunu korumanın ve güvenilirliğin en önemli göstergesidir.

Et-Tevvâb (التَّوَّابُ)Tövbeleri çokça kabul eden.

Yansıma: Hata yapan birinin pişmanlığını ve değişme çabasını takdir etmeyi sağlar.

Örnekler:
- Kötü alışkanlıklarını bırakmaya çalışan birine "sen yine yaparsın" demek yerine, ona destek ve moral vermek.
- Yıllar önce yaptığı bir hatadan dolayı pişman olan birini, samimiyetine inanarak affetmek.
- Hapisten çıkan birine, geçmişini yüzüne vurmak yerine topluma yeniden kazandırmak için iş imkanı sunmak.
- Kumar bağımlılığından kurtulan birine güvenmek.
- Suç işleyip pişman olan gençlere rehberlik etmek.
- Kötü alışkanlıklarını bırakmaya çalışan ya da geçmişte hata yapmış insanlara güvenmek, onları affedip desteklemek ve yeniden hayata kazandırmaya çalışmak; merhametin, rehberliğin ve ikinci şansa inanmanın en güzel ifadesidir.

El-Afûvv (الْعَفُوُّ)Gücü yettiği hâlde affeden.

Yansıma: Haklıyken ve karşılık verme imkanı varken bile affetmenin bir erdem olduğunu öğretir.

Örnekler:
- Trafikte size hatalı sollama yapan bir sürücüye öfkelenmek yerine, ona yol verip sakin kalmak.
- Hakkınızda dedikodu yapan birini cezalandırma imkanınız varken, onu affedip konuyu kapatmak.
- Size borcunu ödemeyen birine, zor durumda olduğunu bildiğiniz için alacağınızdan vazgeçmek.
- Mahkemede davacı olduğun kişiyi affetmek.
- İftiraya uğradığında intikam almak yerine affetmek.
- Trafikteki öfkeden dedikoduya, borçtan miras davasına kadar her durumda intikam ya da hakkını sonuna kadar almak yerine affetmeyi seçmek; merhametin, olgunluğun ve kalp huzurunun en yüce göstergesidir.

Er-Raûf (الرَّؤُوفُ)Çok merhametli, şefkati yoğun.

Yansıma: Özellikle zayıf, yaşlı, çocuk ve hastalara karşı çok daha hassas ve şefkatli olmayı teşvik eder.

Örnekler:
- Huzurevindeki yaşlıları düzenli olarak ziyaret edip onlarla sohbet etmek.
- Ağlayan bir çocuğu gördüğünde durup, neden ağladığını anlamaya ve onu teselli etmeye çalışmak.
- Yorgun ve yaşlı birine toplu taşımada yer vermek.
- Alzheimer hastası yaşlılara sabırla davranmak.
- Kimsesiz bebeklere gönüllü annelik yapmak.
- Yaşlılardan çocuklara, engellilerden kimsesizlere kadar her ihtiyaç sahibine şefkat, sabır ve ilgiyle yaklaşmak; insan olmanın en derin merhamet ve vicdan göstergesidir.

El-Halîm (الْحَلِيمُ)Çok yumuşak davranan, sabırlı.

Yansıma: Öfke anında sakin kalmayı ve ani tepkiler vermekten kaçınmayı öğretir.

Örnekler:
- Çocuğu evde bir şeyi kırdığında ona bağırmak yerine, "canın sağ olsun" diyerek sakinleştirmek.
- Bir tartışma anında, karşıdaki ne kadar kışkırtıcı konuşsa da yumuşak üslubunu bozmamak.
- Bir çalışanın yaptığı büyük bir hataya karşı hemen kovmak yerine, hatasının nedenini anlamaya çalışmak.
- Müşterinin hakaretine sakin cevap vermek.
- Yaşlı ebeveynin huysuzluğuna sabırla yaklaşmak.
- Çocuklardan eşe, çalışandan müşteriye kadar her ilişkide; öfkeye öfkeyle değil, sabır ve yumuşak üslupla karşılık vermek, huzurun ve olgunluğun en etkili yoludur.

El-Vedûd (الْوَدُودُ)Çok seven ve sevilmeye layık olan.

Yansıma: İnsanlar, hayvanlar ve tüm yaratılmışlarla sevgiye dayalı, sıcak ilişkiler kurmayı teşvik eder.

Örnekler:
- Aile bireylerine ve arkadaşlara sık sık onları ne kadar sevdiğini söylemek ve bunu davranışlarla göstermek.
- Küs olan iki insanı barıştırmak için aracılık etmek.
- Komşularla hediyeleşerek aradaki sevgi bağını güçlendirmek.
- Çocuklara her gün sarılmak ve sevgi göstermek.
- Evcil hayvanlara sevgi ve şefkat göstermek.
- Aileden dostlara, komşulardan evcil hayvanlara kadar her ilişkiyi; sevgi sözleri, küçük hediyeler, şefkatli davranışlar ve barıştırıcı çabalarla beslemek, gerçek bağlılık ve muhabbetin temelidir.

Es-Sabûr (الصَّبُورُ)Çok sabırlı olan.

Yansıma: Hayatın zorlukları, musibetler ve duaların kabulünün gecikmesi gibi durumlarda metanetli olmayı öğretir.

Örnekler:
- Uzun süren bir hastalık sürecinde, şikayet etmek yerine sabırla şifa ummak ve tedaviye devam etmek.
- Bir hedefe ulaşmak için yıllarca sabırla ve azimle çalışmak.
- Trafik sıkışıklığında kornaya basıp sinirlenmek yerine, sabırla beklemek.
- İş bulamayan gencin umutsuzluğa kapılmadan aramasını sürdürmesi.
- Kronik ağrılarla yaşamayı öğrenmek.
- Hastalıktan işsizliğe, trafikten hedeflere kadar hayatın her alanında sabırla beklemek, azimle çalışmak ve umudu korumak; olgunluğun, direncin ve hayata teslimiyetin en güçlü göstergesidir.

*Allah'ın kullarına olan ikramını, rızık vermesini ve cömertliğini ifade eden isimler.*

İsim (Arapça)AnlamıHayata Yansıması ve Sosyal Örnekler
Er-Rezzâk (الرَّزَّاقُ)Tüm canlıların rızkını veren.

Yansıma: Helal kazanç peşinde koşmayı, rızık endişesiyle harama bulaşmamayı ve tevekkül etmeyi öğretir.

Örnekler:
- Bir işverenin, ekonomik krize rağmen çalışanının maaşını gününde ve eksiksiz ödemesi.
- Bir çiftçinin, tohumu ektikten sonra gerisini Allah'a bırakarak sabırla beklemesi.
- "Askıda ekmek" uygulamasıyla, rızkını başkalarıyla paylaşan bir fırıncı.
- İş yerinde adil ücret politikası uygulama.
- Fakirlere düzenli yardım yaparak onların rızkına vesile olmak.
- İşverenin adil ve zamanında ödeme yapmasından çiftçinin sabırla toprağa güvenmesine, paylaşım ve yardımlaşmadan sürdürülebilir üretime kadar her davranış; rızkı emanet bilinciyle koruyup başkalarıyla paylaşmanın bir göstergesidir.

El-Vehhâb (الْوَهَّابُ)Karşılıksız olarak bolca veren.

Yansıma: Cömert olmayı, bir iyilik yaparken karşılık veya teşekkür beklememeyi öğretir.

Örnekler:
- İhtiyaç sahibi bir öğrencinin eğitim masraflarını, kim olduğunu bilmeden gizlice karşılamak.
- Sahip olduğu bilgiyi, hiçbir ücret talep etmeden başkalarıyla paylaşan bir bilge.
- Organ bağışında bulunarak, tanımadığı birine karşılıksız hayat hediye etmek.
- Kan bağışında bulunmak.
- Komşulara iftar yemeği dağıtmak.
- Kimliğini gizleyerek bir öğrencinin eğitimini üstlenmekten, organ ve kan bağışına; komşularla iftar paylaşmaktan bilginin ücretsiz aktarımına kadar her davranış, karşılık beklemeden yapılan iyiliğin ve gizli cömertliğin en değerli örneğidir.

El-Fettâh (الْفَتَّاحُ)Her türlü zorluğu ve kapıyı açan.

Yansıma: En umutsuz anlarda bile bir çıkış yolu olduğuna dair inancı ve ümidi canlı tutar.

Örnekler:
- Uzun süre işsiz kalan birinin, umudunu yitirmeyip yeni bir meslek öğrenerek kendine yeni bir kapı aralaması.
- İki ülke arasında kilitlenmiş diplomatik bir sorunun, beklenmedik bir gelişmeyle çözüme kavuşması.
- Bir bilim insanının, yıllardır çözemediği bir problemi aniden aklına gelen bir fikirle çözmesi.
- Tıp alanında yeni tedavi yöntemleri geliştirmek.
- Sosyal projelerle toplumsal sorunlara çözüm üretmek.
- İşsizlikten diplomasiye, bilimden toplumsal sorunlara kadar her alanda sabır, azim ve araştırmanın sonunda aniden açılan kapılarla yeni çözümler ve buluşlara ulaşmak, umudun ve insan gayretinin bereketidir.

El-Bâsıt (الْبَاسِطُ)Dilediğinde açan, genişleten.

Yansıma: Bolluk ve genişlik zamanlarında şükretmeyi, israftan kaçınmayı ve nimetleri paylaşmayı öğretir.

Örnekler:
- İyi bir hasat dönemi geçiren çiftçinin, mahsulünün bir kısmını ihtiyaç sahiplerine dağıtması.
- Büyük bir ikramiye kazanan kişinin, parasıyla sadece lüks harcamalar yapmak yerine bir hayır kurumu açması.
- Neşeli ve rahat bir anında, etrafındaki insanlara da pozitif enerji yayarak onların içini ferahlatmak.
- Başarılı işadamlarının sosyal sorumluluk projelerine yatırım yapması.
- Eğitim bursları kurarak gençlere fırsat yaratmak.
- Hasattan ikramiyeye, başarıdan neşeye kadar her durumda elde edilen bolluğu ve imkânı sadece kendine saklamayıp ihtiyaç sahipleriyle, gençlerle ve toplumla paylaşmak; burs, kültür, sanat ve sosyal sorumluluk projeleriyle iyiliği çoğaltmaktır.

El-Ganî (الْغَنِيُّ)Hiçbir şeye muhtaç olmayan.

Yansıma: Zenginliğe ulaşınca şımarmamayı, asıl zenginliğin gönül tokluğu ve maneviyat olduğunu hatırlatır.

Örnekler:
- Çok zengin olmasına rağmen mütevazı bir hayat yaşayan ve servetini toplumun faydasına kullanan bir iş insanı.
- Başkalarından bir şey istemekten çekinen, azla yetinmeyi bilen onurlu bir insan.
- Bir sanatçının, popüler olmak için sanatından taviz vermemesi, kendi iç zenginliğine güvenmesi.
- Basit yaşam tarzını tercih ederek tüketime köle olmamak.
- Maddi kayıplar karşısında manevi değerlere sığınmak.
- Zenginlikte de fakirlikte de mütevazı kalmak; azla yetinip onuru korumak, tüketim yerine değerleri yaşatmak ve serveti toplum yararına kullanmak, gerçek iç zenginliğin göstergesidir.

El-Muğnî (الْمُغْنِي)Dilediğini zengin eden.

Yansıma: Başkalarına yardım ederek, onları maddi ve manevi olarak muhtaç durumdan kurtarmayı teşvik eder.

Örnekler:
- Bir zanaatkarın, çırağına mesleğinin tüm inceliklerini öğreterek onu kendi ayakları üzerinde durur hale getirmesi.
- Yoksul bir aileye, sadece para yardımı yapmak yerine, onlara gelir getirecek bir iş kurmalarında destek olmak.
- Bir öğretmenin, öğrencisine verdiği ilimle onun zihnini ve ufkunu zenginleştirmesi.
- Mikro kredi projelerine destek vererek girişimciliği desteklemek.
- İş imkanı yaratacak projelerde yer almak.
- Zanaatkârlıktan öğretmenliğe, yardımdan projelere kadar her alanda insanlara sadece anlık destek vermekle kalmayıp onları kendi ayakları üzerinde duracak hale getirmek, gerçek anlamda kalıcı iyilik ve güçlendirmedir.

El-Kerîm (الْكَرِيمُ)Cömertliği, lütfu çok olan.

Yansıma: İyilik ve ikramda bulunurken, bunu en güzel ve onurlandırıcı şekilde yapmayı öğretir.

Örnekler:
- Birine hediye verirken, ucuz ve kullanışsız bir şey yerine, onun gerçekten seveceği, kaliteli bir şey seçmek.
- Evine gelen bir misafiri, eldeki en iyi imkanlarla ağırlamak.
- Hata yapan bir çalışanını herkesin içinde azarlamak yerine, özel olarak ve nazik bir dille uyarmak.
- Yardım yaparken kaliteli ve faydalı şeyler vermek.
- Hizmet sektöründe müşterilere en iyi hizmeti sunma gayreti.
- Hediyeleşmeden misafir ağırlamaya, yardımdan hizmet sektörüne kadar her durumda özenle, en iyi ve en faydalı olanı sunmak; insanlara verilen değerin ve gerçek cömertliğin göstergesidir.

Eş-Şekûr (الشَّكُورُ)Az amele çok sevap veren.

Yansıma: Yapılan en küçük iyiliğin bile değerli olduğunu ve karşılıksız kalmayacağını bilmeyi sağlar. İnsanlara teşekkür etmeyi öğretir.

Örnekler:
- Yoldaki bir taşı, başkası takılmasın diye kenara koymak gibi küçük bir eylemin bile değerli olduğunu bilmek.
- Bir garsonun hizmetine içten bir gülümseme ile teşekkür etmek.
- Bir çalışanın, küçük de olsa bir başarısını takdir ederek onu motive etmek.
- Yaşlı birinin poşetlerini taşımak.
- Kapıyı arkasından gelen için açık tutmak.
- Taş kaldırmaktan selamlaşmaya, teşekkürden küçük yardımlara kadar en basit görünen iyilikler bile; hem başkasının hayatını kolaylaştıran hem de toplumsal huzuru besleyen değerli davranışlardır.

El-Latîf (اللَّطِيفُ)Lütufkâr, en ince işleri bilen.

Yansıma: İnsanlara karşı nazik, kibar ve incelikli davranmayı; kaba ve kırıcı olmaktan kaçınmayı öğretir.

Örnekler:
- Bir çalışanın hatasını, herkesin içinde değil, özelde ve nazik bir dille ifade etmek.
- Zor bir haber verirken, karşıdakinin duygularını incitmeyecek en uygun kelimeleri seçmek.
- Birine yardım ederken, onu mahcup etmeyecek bir incelikle yardım elini uzatmak.
- Çocuklarla konuşurken onların seviyesine inmek.
- Eleştiri yaparken yapıcı bir dil kullanmak.
- İş hayatından aileye, eleştiriden yardıma kadar her durumda nazik, yapıcı ve anlayışlı bir dil kullanmak; insanlara incitmeden yaklaşmanın ve gerçek nezaketin temelidir.

El-Vâsi‘ (الْوَاسِعُ)İlmi ve rahmeti her şeyi kuşatan.

Yansıma: Dar görüşlülükten ve bağnazlıktan kaçınarak, farklı düşüncelere ve insanlara karşı geniş bir perspektifle bakmayı sağlar.

Örnekler:
- Kendi gibi düşünmeyen veya yaşamayan insanların fikirlerine, onları anlamaya çalışarak saygı duymak.
- Bir soruna tek bir çözüm yolu yerine, birçok farklı alternatif olabileceğini düşünerek esnek olmak.
- Bir hata yapan kişiyi hemen yargılamak yerine, onun içinde bulunduğu şartları anlamaya çalışmak.
- Farklı kültürlerden insanları anlama çabası.
- Toplumsal meselelerde geniş perspektifle değerlendirme yapmak.
- Kendi gibi düşünmeyenleri anlamaktan farklı kültürlere, hatalara hoşgörüyle yaklaşmaktan çok yönlü araştırmalara kadar her durumda esnek, geniş ve adil bir bakış açısı sergilemek, gerçek anlayış ve olgunluğun göstergesidir.

*Allah'ın mutlak adaletini, her şeyi görüp gözettiğini ve hesabını tuttuğunu ifade eden isimler.*

İsim (Arapça)AnlamıHayata Yansıması ve Sosyal Örnekler
El-Adl (الْعَدْلُ)Mutlak adalet sahibi.

Yansıma: Hayatın her alanında adil davranmayı ilke haline getirir.

Örnekler:
- Bir babanın, çocuklarına hediye alırken aralarında ayrım yapmaması.
- Bir öğretmenin, tüm öğrencilerine eşit ilgi ve adaletle yaklaşması.
- Bir hakemin, tuttuğu takımın aleyhine bile olsa doğru kararı vermesi.
- İşverenin çalışanlar arasında kayırmacılık yapmaması.
- Hakimin davaya tarafsız yaklaşması.
- Babadan öğretmene, hakemden hakime kadar her durumda ayrım yapmadan, kayırmacılıktan uzak durarak herkese eşit ve adil yaklaşmak, gerçek tarafsızlığın ve hakkaniyetin göstergesidir.

El-Hakem (الْحَكَمُ)Mutlak hüküm sahibi.

Yansıma: Anlaşmazlıklarda adil bir karara saygı duymayı ve taraf tutmamayı öğretir.

Örnekler:
- Miras paylaşımında, duygusal davranmak yerine adil bir arabulucuya veya mahkemeye başvurmak.
- Küs iki komşuyu barıştırmak için adil ve tarafsız bir arabuluculuk yapmak.
- Bir anlaşmazlıkta, duygusal davranmak yerine kanunlara ve kurallara göre hüküm vermek.
- Spor müsabakalarında hakem kararlarını saygıyla karşılamak.
- Hukuki süreçlere güven duymak.
- Miras paylaşımından komşuluk sorunlarına, iş yerinden spora kadar her anlaşmazlıkta duygusallığa kapılmadan tarafsız mercilere, kurallara ve hukuka güvenmek, adaletin tesisinin en sağlıklı yoludur.

El-Muksit (الْمُقْسِطُ)Adaletle ve ölçüyle hükmeden.

Yansıma: Özellikle yönetici ve lider pozisyonundakilerin adil ve dengeli olma sorumluluğunu hatırlatır.

Örnekler:
- Bir takım liderinin, görevleri herkese eşit ve yeteneğine göre adil bir şekilde dağıtması.
- Bir esnafın, müşterinin acelesi olsa bile tartıyı eksiksiz ve adil bir şekilde yapması.
- Ülke kaynaklarının, zengin fakir ayrımı yapılmaksızın tüm vatandaşlara adil bir şekilde dağıtılması.
- Yöneticilerin terfi kararlarında objektif kriterleri kullanması.
- Toplumsal kaynaklarının eşit dağılımını desteklemek.
- Liderlikten esnaflığa, aileden devlete kadar her alanda görevlerin, kaynakların ve fırsatların ölçü ve liyakat gözetilerek eşit ve adil dağıtılması, gerçek adaletin hayata yansımasıdır.

El-Hasîb (الْحَسِيبُ)Herkesin hesabını gören.

Yansıma: Yaptığı her işin bir karşılığı olacağı bilinciyle, kişiye otokontrol ve sorumluluk aşılar.

Örnekler:
- Bir muhasebecinin, en küçük kuruşun bile hesabını büyük bir titizlikle tutması.
- Bir öğrencinin, kimse görmese bile sınavda kopya çekmekten kaçınması çünkü her şeyin hesabının sorulacağını bilmesi.
- Kamu malını kullanırken, "bunun hesabı sorulur" bilinciyle israftan kaçınmak.
- Çalışanların mesai saatlerini dürüstlükle kullanması.
- Akademisyenlerin araştırmalarında titizlik göstermesi.
- Muhasebeden sınava, kamu malından akademik araştırmaya kadar her alanda; en küçük ayrıntının bile hesabının sorulacağını bilerek titizlik, dürüstlük ve sorumlulukla hareket etmek, gerçek adalet ve ahlak bilincidir.

Er-Rakîb (الرَّقِيبُ)Her an gözetleyen, denetleyen.

Yansıma: Yalnızken bile yanlış yapmaktan sakınma ahlakını (ihsan duygusunu) geliştirir.

Örnekler:
- Tenha bir yolda kırmızı ışıkta kimse yokken bile durmak, çünkü her an gözetim altında olduğunun bilincinde olmak.
- Başkası hakkında dedikodu yapmaktan, "üçüncü bir göz bizi izliyor" düşüncesiyle sakınmak.
- Sosyal medyada, kimliğinin arkasına saklanarak insanlara hakaret etmekten kaçınmak.
- İnternette ahlaka aykırı sitelere girmekten kaçınmak.
- Gizli oylama sistemlerinde vicdani kararlar vermek.
- İster trafikte, ister işte, ister sosyal medyada olsun; kimse görmese de her an gözetim altında olduğunu bilerek dürüst, ahlaklı ve vicdanlı davranmak, gerçek sorumluluk bilincidir.

Eş-Şehîd (الشَّهِيدُ)Her şeye şahit olan.

Yansıma: Haksızlığa uğradığında veya adaletsizliğe tanık olduğunda, hiçbir şeyin gizli kalmayacağına dair inancı pekiştirir.

Örnekler:
- Gördüğü bir haksızlığa, korkmadan ve çekinmeden mahkemede şahitlik yapmak.
- Bir kazada kaçan sürücüye karşı adalete olan inancını yitirmemek, çünkü ilahi bir şahidin olduğunu bilmek.
- Tarihi olayları, kişisel çıkarlara göre değil, olduğu gibi, dürüstçe kayda geçiren bir tarihçi.
- İftiraya uğradığında gerçeği bilene güvenmek.
- Haksız rekabette dürüst kalmaya devam etmek.
- Mahkemede şahitlikten tarihin kaydına, iftiradan haksız rekabete kadar her durumda doğruluk ve adaletten sapmamak; ilahi şahide güvenip sabırla dürüstlüğü korumak, hakikate sadakatin özüdür.

El-Mü'min (الْمُؤْمِنُ)Güven veren, vaadine sadık.

Yansıma: Toplumda güvenilirliği, sözüne sadık kalmayı ve emanete riayet etmeyi temel ilke haline getirir.

Örnekler:
- Birine verilen borcu, söz verilen tarihte eksiksiz olarak geri ödemek.
- Birine emanet edilen bir sırrı, ne olursa olsun başkasına söylemeyerek güveni boşa çıkarmamak.
- Bir işverenin, çalışanlarına verdiği sözleri (prim, zam vb.) zamanında yerine getirerek güvenilir bir ortam oluşturması.
- İş anlaşmalarında dürüst davranmak.
- Evlilik ilişkilerinde vefa göstermek.
- Borçtan sırrın korunmasına, iş sözünden evlilikteki vefaya kadar her durumda verdiği sözü tutmak, güvenilirlik ve dürüstlüğün en temel göstergesidir.

El-Müheymin (الْمُهَيْمِنُ)Her şeyi gözetip koruyan.

Yansıma: Sorumluluğu altındakileri en iyi şekilde gözetme ve koruma bilinci aşılar.

Örnekler:
- Bir annenin, çocuğunun sadece fiziksel ihtiyaçlarını değil, ahlaki ve manevi gelişimini de dikkatle gözetmesi.
- Bir projenin başından sonuna kadar tüm detaylarını titizlikle takip eden ve denetleyen bir yönetici.
- Bir doktorun, hastasının tedavi sürecini her aşamada dikkatle izlemesi.
- Komşuların malını korumak.
- Kamu mallarını özel malı gibi koruma bilinci.
- Anneden doktora, yöneticiden çalışana kadar herkesin; çocuk, hasta, proje ya da mal fark etmeksizin kendisine emanet edilen her şeyi titizlikle gözetmesi ve denetlemesi, gerçek sorumluluk ve güvenilirliğin göstergesidir.

El-Alîm (الْعَلِيمُ)Her şeyi eksiksiz bilen.

Yansıma: İlim ve bilgi peşinde koşmayı, cehaletten kaçınmayı ve her zaman öğrenmeye açık olmayı teşvik eder.

Örnekler:
- Bir karar vermeden önce, konunun tüm yönlerini öğrenmeye ve bilgi sahibi olmaya çalışmak.
- İnsanları sadece dış görünüşleriyle değil, onların niyetlerinin de Allah tarafından bilindiğini düşünerek yargılamaktan kaçınmak.
- Bir alanda uzmanlaşmak için hayat boyu öğrenme ilkesini benimsemek.
- Uzman olmadığı konularda görüş belirtmekten kaçınmak.
- Bilgisizlikten kaynaklanan hataları önlemek için araştırma yapmak.
- Karar verirken yüzeysellikten kaçınıp derinlemesine araştırmak, önyargısız davranmak, hayat boyu öğrenmeyi benimsemek ve uzmanlık dışı alanlarda susmayı bilmek; bilginin rehberliğinde hatalardan korunmanın yoludur.

El-Habîr (الْخَبِيرُ)Her şeyden haberdar olan.

Yansıma: İşlerin ve olayların iç yüzünü, niyetleri ve gizli detayları anlama çabasını artırır.

Örnekler:
- Bir doktorun, hastanın anlattığı belirtilerin ardındaki asıl hastalığı tecrübesiyle teşhis etmesi.
- Bir yöneticinin, çalışanlarının sadece söylediklerine değil, beden dillerinden ve gizli dertlerinden de haberdar olmaya çalışması.
- Yapılan bir yardımın, gösteriş için değil, samimi bir niyetle yapılması gerektiğine inanmak.
- Davranışlarında samimiyet aramak.
- İç muhasebe yapmayı alışkanlık haline getirmek.
- Bir doktorun teşhisindeki derinlikten yöneticinin sezgisine, yardımın samimiyetinden bireyin iç muhasebesine kadar her durumda; sözün ve görüntünün ötesine geçip niyeti, özü ve samimiyeti aramak, doğru ve sahici olmanın özüdür.

El-Hafîz (الْحَفِيظُ)Her şeyi koruyan.

Yansıma: Hem maddi hem de manevi olarak emanete sahip çıkma sorumluluğu hissettirir.

Örnekler:
- Sağlığımızı, bize verilmiş bir emanet olarak görerek zararlı alışkanlıklardan korunmak.
- Kültürel mirası ve tarihi eserleri, gelecek nesillere aktarılması gereken bir emanet olarak korumak.
- Bir arkadaşının kendisine emanet ettiği bir eşyayı, kendi malından daha iyi korumak.
- Doğal çevreyi koruma bilinci.
- Mesleki sırları korumak.
- Sağlıktan kültürel mirasa, çevreden kişisel eşyaya ve mesleki sırlara kadar her şeyi bir emanet bilinciyle korumak; verilen değeri hakkıyla sahiplenip gelecek nesillere aktarmanın temel sorumluluğudur.

*Kulların derecelerini, durumlarını değiştiren ve her şeyin bir ölçüyle olduğunu ifade eden isimler.*

İsim (Arapça)AnlamıHayata Yansıması ve Sosyal Örnekler
El-Hâfıd (الْخَافِضُ)Kibirli ve zalimleri alçaltan.

Yansıma: Güç ve makam sahibi iken alçakgönüllü olmayı, başkalarını küçük görmekten kaçınmayı hatırlatır.

Örnekler:
- Çok zengin ve kibirli birinin, yaptığı yanlış yatırımlar sonucu her şeyini kaybetmesi.
- Başkalarını sürekli aşağılayan birinin, zamanla toplum tarafından yalnız bırakılması.
- Gücüne güvenerek zulmeden bir yöneticinin, bir gün makamını kaybederek hesap vermesi.
- Başarılı olan kişinin tevazu sahibi kalması.
- Güç kazanınca adaletten ayrılmamak.
- Kibir, zulüm ve aşağılamanın sonunda kayıp ve yalnızlıkla sonuçlanmasına karşılık; terfi, başarı, zenginlik ve güç kazansa da tevazu, adalet ve vefayı korumak, gerçek yüceliğin ölçüsüdür.

Er-Râfi' (الرَّافِعُ)İman edenleri ve alçakgönüllüleri yükselten.

Yansıma: Gerçek yükselişin ve saygınlığın makamla değil, ilim, ahlak ve tevazu ile mümkün olduğunu gösterir.

Örnekler:
- Dürüstlüğü ve çalışkanlığı sayesinde, en alt kademeden başlayıp bir şirketin en saygın yöneticisi olmak.
- İnsanlara hizmet etmeyi kendine ilke edinen birinin, toplum tarafından sevilip saygı görmesi.
- İlim öğrenerek ve öğrendiğini insanlarla paylaşarak manevi olarak yükselmek ve itibar kazanmak.
- Karakterli davranışlarla güven kazanmak.
- Mesleki başarıyı dürüstlükle elde etmek.
- Çalışkanlık, hizmet sevgisi ve ilimle yükselmek; ister iş hayatında en alt kademeden zirveye çıkmak, ister toplumun gönlünde yer edinmek, isterse manevi olarak itibar kazanmak olsun, gerçek saygınlığın yolunu oluşturur.

El-Mu'ız (الْمُعِزُّ)Dilediğine izzet ve şeref veren.

Yansıma: Onuru ve şerefi korumak için haksızlığa ve zillete boyun eğmemeyi öğretir.

Örnekler:
- Fakir olmasına rağmen, kimseden bir şey istemeyerek onurunu koruyan bir insan.
- Bir ülkenin, dış baskılara boyun eğmeyerek bağımsızlığını ve şerefini koruması.
- Zorbalığa uğrayan bir öğrencinin, korkusuna rağmen hakkını ve onurunu savunması.
- Haksız muamele karşısında direnç göstermek.
- Mağdur olanların yanında yer almak.
- Fakirlikten zorbalığa, haksızlıktan dış baskılara kadar her durumda taviz vermeden onuru savunmak; bağımsızlık, direnç ve ilkeli duruşla hem kendini hem de mazlumları korumaktır.

El-Müzil (الْمُذِلُّ)Dilediğini zillete düşüren.

Yansıma: Başkalarını küçük düşürmenin, onlarla alay etmenin ve zulmetmenin ne kadar tehlikeli olduğunu hatırlatır.

Örnekler:
- Yalan ve iftira ile başkasının onurunu zedeleyen birinin, gerçeğin ortaya çıkmasıyla toplum gözünde küçük düşmesi.
- Rüşvet alan bir yöneticinin, yakalanarak makamını, itibarını ve her şeyini kaybetmesi.
- Sürekli başkalarıyla alay eden birinin, zamanla arkadaşlarını kaybedip yalnız kalması.
- Kibir yapanın toplumsal saygınlığını yitirmesi.
- Haksızlık yapanların sonunda hesap vermesi.
- Yalan, iftira, rüşvet, zulüm, kibir ve haksızlık gibi yanlış tutumların; sonunda itibar kaybı, yalnızlık, gülünç duruma düşme ve hesap verme ile karşılık bulması, adaletin er ya da geç tecelli edeceğini gösterir.

El-Kâbıd (الْقَابِضُ)Dilediğinde sıkan, daraltan.

Yansıma: Maddi ve manevi darlık anlarının bir imtihan olduğu bilinciyle sabretmeyi ve isyandan kaçınmayı öğretir.

Örnekler:
- Ekonomik kriz döneminde, isyan etmek yerine sabrederek ve daha çok çalışarak süreci atlatmaya çalışmak.
- Sağlıklı bir insanın aniden hastalanmasıyla, hayatın kontrolünün kendi elinde olmadığını anlaması.
- Bazen insanın iç sıkıntısı yaşayarak, bu durumun manevi bir arınma vesilesi olabileceğini düşünmesi.
- Zor zamanlarda aile birlikteliğini korumak.
- Sınav dönemlerinde zorluklara direnmek.
- Ekonomik krizden hastalığa, sınavlardan iç sıkıntılarına kadar her zorluk; sabır, direnç, birlik ve teslimiyetle karşılandığında, insana hem olgunluk hem de manevi arınma kazandıran bir imtihan vesilesidir.

Ed-Dârr (الضَّارُّ)Dileğine zarar, musibet veren.

Yansıma: Başa gelen musibetlerin ve zorlukların, manevi bir yükseliş ve ders çıkarmak için birer fırsat olabileceğini düşündürür.

Örnekler:
- Geçirdiği bir kaza sonrası hayata daha olgun ve şükreden bir gözle bakmaya başlamak.
- İş yerindeki bir başarısızlığın, kişiye eksiklerini göstererek gelecekteki daha büyük başarılar için bir ders olması.
- Sevilen birinin kaybının, hayattaki diğer değerlerin ve ilişkilerin kıymetini anlamaya vesile olması.
- Hastalık sürecinde hayat önceliklerini yeniden sıralamak.
- İşsizlik döneminde yeni yetenekler keşfetmek.
- Kaza, hastalık, işsizlik ya da kayıplar gibi zorlu deneyimlerin; insana olgunluk, şükür, yeni beceriler ve hayatın gerçek değerlerini fark etme bilinci kazandırması, her musibetin içinde bir ders ve hikmet saklı olduğunu gösterir.

El-Mâni‘ (الْمَانِعُ)Dilediğine engel olan.

Yansıma: Bazen çok istediğimiz bir şeyin olmamasında bile bir hayır olabileceğini düşünerek ilahi takdire güvenmeyi öğretir.

Örnekler:
- Kaçırılan bir uçağın veya otobüsün daha sonra kaza yaptığını öğrenmek.
- Çok istenen bir işin olmamasının, kişiyi daha sonra ortaya çıkacak büyük bir sorundan veya stresten koruması.
- Bir gencin, ailesinin karşı çıkması nedeniyle yapamadığı bir seyahatin, aslında tehlikeli bir maceradan korunmasına vesile olması.
- Planların değişmesi sonucu daha iyi neticeye ulaşmak.
- Ertelenen evliliğin daha uygun eşle gerçekleşmesi.
- Olumsuz gibi görünen engellerin ve değişen planların, aslında kişiyi tehlikelerden koruyup daha hayırlı sonuçlara vesile olduğunu görmek, hayatın gizli hikmetini fark etmektir.

*Allah'ın doğru yolu göstermesini ve her işindeki sonsuz bilgeliğini ifade eden isimler.*

İsim (Arapça)AnlamıHayata Yansıması ve Sosyal Örnekler
El-Hâdî (الْهَادِي)Hidayete erdiren, doğru yolu gösteren.

Yansıma: Yolunu kaybettiğinde veya kararsız kaldığında ilahi rehberliğe sığınmayı ve doğruyu aramayı öğretir.

Örnekler:
- Kötü bir çevredeyken, iyi bir dostun nasihatiyle veya okuduğu bir kitapla doğru yolu bulan bir genç.
- Bir bilim insanının, doğayı gözlemleyerek yaratıcının varlığına dair bir delil bulması.
- Şehirde yolunu kaybetmiş bir turiste, birinin çıkıp doğru yolu tarif ederek ona yardımcı olması.
- Zor kararlarda rehberlik ve danışmanlık almak.
- Başkalarına doğru yolu gösterecek rehberlik hizmeti vermek.
- İyi bir dostun öğüdünden, bir kitabın ışığından ya da bir bilgenin yol tarifinden faydalanmak; zor anlarda sakinlikle yön aramak ve başkalarına da doğru yolu göstermek, insanın hem kendine hem topluma rehberlik etmesidir.

Er-Reşîd (الرَّشِيدُ)Doğru yolu gösteren, rehberlik eden.

Yansıma: Önemli kararlar alırken, aklı, tecrübeyi ve duayı birleştirerek en isabetli sonuca ulaşmayı teşvik eder.

Örnekler:
- Bir gencin, meslek seçiminde hem ilgi alanlarını araştırıp hem de tecrübeli insanlara danışarak hayırlısını dilemesi.
- Bir devlet yöneticisinin, ülkesi için en doğru ve isabetli kararları alarak halkını refaha ulaştırması.
- Bir yatırımcının, aceleci davranmak yerine piyasayı iyi analiz ederek en doğru zamanda yatırım yapması.
- İş değişikliği yaparken hem mantığı hem sezgileri dinlemek.
- Evlilik kararında hem aklı hem kalbi kullanmak.
- Hayatın önemli kararlarında; meslek, evlilik, yatırım ya da devlet idaresinde, hem aklı hem kalbi dinleyerek, tecrübe ve analizden yararlanıp hayırlısını dilemek, en doğru ve isabetli yolu bulmanın anahtarıdır.

El-Hakîm (الْحَكِيمُ)Hikmet sahibi, her işi en doğru olan.

Yansıma: İlk bakışta anlaşılamayan veya olumsuz görünen olayların ardında bir bilgelik ve hayır olduğunu düşünmeyi sağlar.

Örnekler:
- Bir ilacın tadının acı olmasına rağmen şifa vermesi gibi, zorlukların ardında bir fayda olduğunu görmek.
- Bir projenin defalarca reddedilmesinin, aslında projenin eksiklerini görüp daha mükemmel hale gelmesi için bir fırsat olduğunu sonradan anlamak.
- Yaşanan bir doğal afetten sonra, toplumdaki yardımlaşma ve birlik ruhunun canlanması.
- Hastalık sayesinde kötü alışkanlıkları bırakma fırsatı bulma.
- Ayrılık acısının ardından daha güçlü bir kişilik kazanmak.
- Zorlukların, reddedilmelerin, hastalıkların, afetlerin ve kayıpların; acı verici görünse de aslında şifa, gelişim, birlik, fırsat ve güçlenme vesilesi olduğunu görmek, hayatın gizli hayırlarını kavramaktır.


Counter